Friday, September 16, 2016

1960'lardan Beri Küresel Siyasal Dalgalanmalar ve Yakın Geleceğe İlişkin Bazı Öngörüler

Küresel Siyasal Dalgalanmalar ve Yakın Geleceğe İlişkin Bazı Öngörüler

Yaklaşık 1960’lı yıllardan beri dünyayı sarsan siyasi-ideolojik dalgaları şöyle özetleyebiliriz:

1960-80: Sol Dalga
1980-2000ler: Sağ Dalga
2008-16: Alacakaranlık Kuşağı
Gelecek: Belirsiz

Yakın geleceğe ilişkin bazı öngörüler:

Obama, ABD'yi Avrasya'dan çekince, boşluğu Avrupa'da Almanya ve Rusya, Orta Doğu'da bölgesel güçler (İran, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, IŞİD, Kürtler...) doldurdu.

Obama, ABD gücünün yeni alanı olarak Pasifik'i seçince, bu sefer de ürken Kuzey Kore nükleer silahlanmaya başladı; Çin de askeri harcamalarını ve ABD ile sürtüşmesini artırdı.

Obama'dan sonra gelecek başkan ABD'yi yeniden Avrasya'ya sokmak isterse, boşluğunda kısmi hegemoniler kurmuş bölgesel güçlerle çatışmayı göze alacak demektir.  Yeni seçilecek başkan Roosevelt’çi değil de Neo-Con’cu, küreselci değil de Avrasya’cı bir çizgi benimserse ABD’yi Avrasya’ya yeniden sokmaya kalkışabilir.  Bu durumda Avrasya’nın Ukrayna ve Suriye gibi sıcak bölgelerinde küresel güçlerin vekalet savaşları kızışabilir. 

Ama, gerek Hillary Clinton’ın, gerekse de Donald Trump’ın söylemleri, hangisi seçilirse seçilsin, ABD’nin Avrasya’ya eskisi gibi geri dönmeyeceğini, bölgede Almanya, Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerle Obama zamanında kurulmuş olan dengeleri ve bu güçlerin son on yıldaki stratejik kazanımlarını tehdit etmeyeceğini gösteriyor.  ABD’nin vazgeçemeyeceği bazı çıkarları var tabii bölgede, bunların başında da İsrail’in güvenliği geliyor.  Nitekim, Obama yönetiminin giderayak İsrail’le yaptığı büyük askeri yardım anlaşması, ve buna ne Hillary Clinton’ın ne de Trump’ın karşı çıkmaması, gelecekteki ABD başkanlarının da İsrail’in güvenliğini birinci sırada tutacaklarının bir göstergesi sayılabilir.

2. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra başkan F.D. Roosevelt ABD'nin dünyayı SSCB ve Çin ile birlikte ortak olarak yönettiği bir küresel düzen istiyordu. ABD’yi NATO gibi götürüsü getirisinden fazla olan küresel sorumluluklarından arındırmak isteyen Trump, başkan seçilirse, hepimizi şaşırtarak Roosevelt'ciliğe kayabilir.  Neo-Con’cular da Trump’ı kafalamak için köşede bekliyorlar tabii; ama Roosevelt’çilik kendi fikri yapısına daha uygun bir dış politika seçeneği olarak ortada duruyor.  Putin'e yakın olan Trump başkan seçilirse, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Roosevelt'in bir ara düşündüğü gibi Avrasya'da gücü Rusya ile paylaşmaya gidebilir.  Roosevelt’in bu “dünya jandarmalığı” fikrinin gerçekleşmediğini; o ölünce yerine geçen Truman’ın Soğuk Savaş’ı başlattığını hatırlayalım.

Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra yaklaşık bir çeyrek yüzyıl boyunca tek kutuplu bir küresel düzen kurmayı deneyen ama buna kaynakları yetmeyen ABD, sonunda (tabii kendisinin eşitler arasında birinci olduğu) bir çok kutuplu küresel düzene evet diyebilir.  ABD bu yeni oyun düzenine evet derse, BM’den NATO’ya, DTÖ’den AB’ye, G20’den IMF’ye küresel düzenin bütün kurumlarının bu yeni güç dengesini yansıtacak biçimde yeniden yapılanacağını bekleyebiliriz.


Çok kutuplu dünyada ABD dünyayı iki grup ülke ile yönetecek.  Birinci grupta Rusya, Çin, Almanya, Japonya gibi büyük küresel güçler yer alacak.  İkinci grupta Hindistan, Brezilya, İran gibi bölgesel güçler yer alacak.  Her iki gruptaki ülkeler de askeri, ekonomik, siyasal, kültürel güçleri oranında küresel ve bölgesel düzenlerin şekillenmesine katkıda bulunacaklar ve küresel/bölgesel zenginlikten katkıları oranında pay alacaklar.  

Bir de, tabii, bu yönetici üst halkaların dışında kalacak onlarca ülke olacak.  Kurulacak yeni düzen, bu üçüncü ve daha dıştaki halkalarda yer alacak ülkelerin iç ve dış siyasetlerini, ekonomilerini, toplumsal yapılarını nasıl etkileyecek, bu önemli bir soru olarak önümüzde duruyor.